14 Ağustos 2017 Pazartesi

KRAL LEAR William Shakespeare

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Basım Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 163

Bir babanın üç kızından kendisini ne kadar sevdiklerini anlatmalarını istemesiyle başlayan, esâsen Shakespeare'in konusunu bir halk hikayesinden alarak insani zaaf ve vasıflarla zenginleştirdiği Kral Lear, Fırtına'dan beri okuduğum en iyi Shakespeare oyunuydu.

Artık yaşlandığını düşünerek topraklarını çocukları arasında paylaştırmaya karar veren Kral Lear, büyük kızları Regan ve Gonoril'in süslü ve gösterişli sevgi cümlelerinden etkilenir, küçük kızı Cordelia ise ablalarının riyasına inat dürüstçe sadece onu sevdiğini söyler. Lear, birşeyler daha söylemesi için ısrar ettiğinde ise susar. Kral, bu duruma çok sinirlenerek onu evlatlıktan reddeder ve iki büyük kızına neyi var neyi yoksa verir. Kısa bir süre sonra bu yaptığına onu çok pişman edecek şeyler yaşanmaya başlar..

Hemen hemen tüm şahane Shakespeare oyunlarında olduğu gibi, Kral Lear'ın temelinde de aslında çok bilinen, bir çok kültürde karşılığı olan sade bir masal var; bizim folklörümüzde dahi 'babasını tuz kadar sevdiğini söyleyen üçüncü kız' olarak karşılık buluyor. Shakespeare'ın ana hikayeyi ele alış biçimi, olay kurgusu ve diyaloglarının derinliğiyle, anlattığı özü bir sanat eseri haline çevirmesine hayranlık duymamak mümkün değil. Mesela Lear'ın sokaklarda dolaştığı fırtınalı, yağmurun sel olup aktığı bir gece var. Yazar o atmosferi öyle bir anlatıyor ki, sanki onunla birlikte dolaşıyor gibi oluyor, yaşlı ve hasta kral için acı çekiyorsunuz.

Kral Lear, bir defa okuyup geçmenin yetmediği bir eser. Belki ilerleyen zamanlarda, daha yavaş bir şekilde tekrar okurum diye düşünüyorum.

Bu tragedya, en büyük sanat yapıtlarında bulunan şu üç özelliği kapsar: 1. evrensellik, her çağa, her döneme bir şeyler anlatacak boyutluluk. 2. yazarın öz yaşamında büyük bir duyarlılıkla algıladığı insancıl özellikler ve 3. uygarlığın değişim dönemlerindeki çok az sanat yapıtında bulunan bilinçli bakış açısı. [Önsöz'den]


LEAR
Galiba aklımı yitiriyorum. 
Gel çocuğum, sen ne âlemdesin? Üşüyor musun?
Ben üşüyorum. Şu sözünü ettiğin samanlık nerede dostum?
Ne garip bir değişimi var muhtaç olmanın,
Değersiz şeylere değer kazandırıyor. Hadi kulübeye!
Zavallı soytarım, çocuğum benim,
Sana acıyan hâlâ bir köşe kaldı yüreğimde.

SOYTARI (Şarkı söyler.)
Bir dirhemcik bile aklı olanlar
Yağmur yağsa da, rüzgâr esse de
Uydurmalı mutluluğu kaderine,
Her gün yağar çünkü yağmurlar. [sf 81]

Hayat o kadar tatlı ki!
Her an ölüm aıcsıyla bin kez ölürüz de,
Göze alamayız hemen ölmeyi! [sf 155]

2 yorum :

  1. çok ekileyici olduğunu duymuştum Biblio'cum, okumak istediklerimden, eline sağlık, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şahane gerçekten ☺️ Sevgiler, Erencim. 💕

      Sil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.