18 Eylül 2016 Pazar

KİBRİTLERİ ÇOK SEVEN KÜÇÜK KIZ Gaétan Soucy

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 152

En yakın yerleşim yerinden hayli uzak bir kır evinde, despot babalarıyla beraber yaşayan iki çocuk, adamın ölümüyle ne yapacaklarını bilemez bir durumda kalırlar. Çocuklardan abla olan babası için bir tabut bulmak gerektiğini düşünür ve köye doğru yola çıkar ama o güne kadar karşı karşıya kalmalarına engel olunan dış dünya çok korkutucu ve yabancıdır..

Ana hatlarıyla konusu ve tanıtım yazıları ilgi çekici olan kitabın okuyucusunu içine çektiği kasvetli atmosferi edebi açıdan başarısız bulduğumu söyleyemem. Yine de içerdiği dehşetli öğelerin yanında duygusal derinliğinin yavan, son çözümlemelerinin ise az kaldığını düşünüyorum.

Kanadalı yazar Gaétan Soucy'nin Türkçeye çevrilmiş iki kitabı daha var; Müzikhol ve Kefaret. Aynen bu kitapta olduğu gibi arkakapakları çok etkileyici ama şu an için başka bir kitabını okuma hevesinde değilim.



17 Eylül 2016 Cumartesi

LOVE YOU TO BITS [Şubat 2016]

Love You to Bits, yine bağımsız oyun tabir edilen, Alike Studio adı altında, iki kardeşin ürettiği çok şirin, zevkli bir oyun.

Bir robot kıza aşık olan acemi uzay kaşifi Kosmo, ölümcül bir kaza sonucu parçaları uzaya dağılan kız arkadaşı Nova'yı tekrar birleştirmek istiyor ve biz de ona yardım ediyoruz. Her bölümde Nova'nın bir parçası gizli, bir bölüme ait bulmacayı çözüp bitirdiğimizde Kosmo, kız arkadaşına bir parça daha yaklaşıyor. 

Bağımsız oyunları seviyorum çünkü, klişelerden uzak, çizimleri özenli ve heyecan verici, bulmaca konusunda da gayet zeki, alışılmadık bir tarzları oluyor.

Love You to Bits, bağımlılık yapan değil ama arada bir zevkle bir bölüm geçtiğim ve birçok bölümünü de görsel olarak çok beğendiğim bir oyun oldu benim için.

Not: Oyun şu an sadece App Store'da var, MAC, Android ve PC için yıl sonuna kadar yayınlanacağı söyleniyor.
 




8 Eylül 2016 Perşembe

BONCUK OYUNU Hermann Hesse

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2006
Sayfa Sayısı: 553

Hermann Hesse, külliyatında yarıyı geçtiğim, tüm kitaplarını okumak istediğim yazarlardan. Bazı kitapları derin izler bıraktı bende, bazılarını ise hiç sevemedim. Boncuk Oyunu, çizginin ortasında duran bir kitap oldu bitirdiğimde.

Baş karakteri Josef Knecht'in, gündelik sorunların aşıldığı bir çağda, ütopik Kastalya eyaletinde içsel aydınlanmaya erişmek için oynanan, bilim, sanat, kültür, matematik ve felsefe içeren soyut bir oyunun, Boncuk Oyunu'nun üstadı olması ve sonrasında yaşadığı ruhsal değişim-gelişim ve kaçışını anlatan bu hayali biyografi romanı, kitabın sonunda bulunan üç hikaye ile de destekleniyor. 

Boncuk Oyunu, yazarın son kitabı, en yetkin, ustalık eseri. Bu sebeple okuması da, anlaması da aynı ölçüde emek istiyor. Hakkında daha fazla konuşmak için, belki tüm kitaplarından sonra bir kere daha okumayı düşünüyorum ama şimdilik bu yazı burada dursun.*

Toprak ıslaktı, ama kar yoktu yerde, akarsuların kenarlarında şimdiden gür bir yeşillik göze çarpıyordu, çıplak çalılarda tomurcuklanmalar başlamıştı, açan ilk tırtılsı çiçeklerin şimdiden renkli soluyuşları duyuluyordu çevrede, hava kokularla doluydu, yaşam taşan, çelişki taşan kokular, ıslak toprak kokusu, çürümüş yaprak kokusu, körpe filizlerin kokusu; her an ilk menekşe kokuları algılanabilirdi, oysa henüz açmış bir menekşe yoktu. Derken mürver ağaçlarının bulunduğu yere vardık, dalların üzerini minicik tomurcuklar kaplamıştı, ama henüz hiçbir yerde bir yaprak seçilmiyordu. Bir dal keser kesmez acımsı-tatlı, keskin bir koku karşıdan çarptı yüzüme, sanki baharın tüm kokularını içinde toplamış, kendisinde biriktirip çoğaltmıştı. Koku beni serseme döndürdü, elimdeki bıçağı kokladım, elimi, mürver dalını kokladım; öylesine içe işleyici ve karşı durulmaz kokuyu yayan, kesilmiş dalın özsuyuydu. Arkadaşla birbirimize bundan hiç söz etmedik; ama o da düşüncelere dalmış, kendi kestiği dalı uzun uzun koklayıp duruyordu, onunla da konuşuyordu koku. Evet, her yaşantının kendine özgü bir büyüsü vardır işte; benim yaşantım da, bastıkça içe gömülen çayır kaplı toprak üzerinde yürüyüp toprağın ve tomurcukların kokusunu solurken, yaklaşan baharın bir mutluluk duygusuyla tarafımdan belirgin olarak algılanması, ardından kokunun mürver dalının fortissimo'sunda yoğunlaşıp güçlenerek duyusal bir simgeye ve bir büyüye dönüşmesiydi. Bu küçük yaşantı tek başına kalsaydı bile, sözünü ettiğim kokuyu bir daha belki hiç unutmayacaktım; hatta yaşlılık günlerime dek onunla her karşılaşmam, onu bilinçli olarak duyumsadığım ilk karşılaşmamın anısını çağrıştıracaktı. [sf 65]
 
Yürürken bir şiir dizesi eşlik etti kendisine, ansızın aklına gelmişti:
Çünkü bir büyüyü içerir her başlangıç... [sf 372] 

*Daha fazla bilgi için A. Ömer Türkeş'in Boncuk Oyunu ve Hesse üzerine 'Parçalanmış hayatlara ağıt' isimli yazısına bakabilirsiniz.