28 Nisan 2016 Perşembe

SEN UYUMADAN ÖNCE Linn Ullmann

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: 2000
Sayfa Sayısı: 279

Bir tarafa edebi değeri yüksek romanları, diğer tarafa çoksatar çerez kitapları koysak, Sen Uyumadan Önce, tam ortada kalır. Farklı kuşaklardan birçok karakter içerdiği ve sürekli zaman katmanları arasında gidip geldiği halde okuyucusunu yormayacak sadelikte yazılmış, hoş bir havası var.

Karin'in ailesi; kendi güzelliğinden başı dönmüş bir anne, çocuklarını sevse de karısından bıktığı için çekip giden bir baba ve sürekli intiharın eşiğinde yaşayan ablası Julie'den oluşmaktadır. 20'li yaşlarında, çok da göz alıcı bir kadın olmayan Karin'in ise bu sorunlu aileye uyumlu yanı, amaçsızca elde edip terkettiği erkeklerdir..

Yazar, Norveç'li yönetmen Ingmar Bergman ve aktris Liv Ullmann'ın kızı. Buna paralel olarak kitapta tadında bir görsel anlatım hakimiyeti var. Linn Ullmann'ın otobiyografik öğeler içeren bu ilk romanında, okurun hayalgücüne de pay tanıyacak ölçüde, ayrıntıları resmettiğini söyleyebilirim.

Sen Uyumadan Önce, bir parça büyülü gerçekçilik akımına göz kırpıyor ama bunun da üzerinde bariz bir şekilde durulmuyor. Olağanüstüne dair birkaç paragrafı çıkarırsak, roman gayet normal ve gerçekçi.

Okunurken güzel zaman geçirilebilir bir kitap ama okunmaması kayıp mıdır? Hayır.

Övgü, diyor Selma.
Ama nasıl? diye soruyorum. Nesini övebilirim ki? Onu tanımıyorum bile. 
Asıl mesele de bu, diyor, bir insanı ne kadar az tanırsan onu övmek de o kadar kolay olur. [sf 64]

O gün. Hatırlıyor musun? Seni arayıp herşeyin bittiğini söyledim. Artık bunu yapmak istemediğimi. Bu evlilik bitti. Şehirde gezdim, bir kitapçıya göz attım, ama pek bir şey bulamadım. Bir şey arıyordum, teselli belki de, tam çıkarken rafta bu kitabı gördüm.Belki de dikkatimi çeken adıydı. Yalnızlığın Gizli Tarihçesi. 
Dostluk hakkında söylemek istediğim şey buydu.
Kitabın bir bölümünde yazar, İmparator Tiberyus'un bir zamanlar içinde yüzdüğü,Capri Adası'nın güney sahilindeki bir mağaradan söz ediyor. 
Mağara kapkaranlık. Gözleriniz dışarıdaki parlak ışığa alıştığı için içerisi korkunç görünüyor. Ama sizi en çok korkutan karanlık değil. Sizi korkutan, mağaranın içindeki tuhaf akustik. İstediğin kadar çığlık atabilirsin, sesini duyurmak için içgüdüsel olarak yaptığın da bu zaten, ama dalgaların gürültüsü sesini bastırıyor. 
Hiç kimse seni duyamaz.
Ama dudaklarını mağaranın duvarına dayayıp yavaşça konuşursan, söylediğin her sözcük duyulur. 
Julie kitaptan bir bölüm okuyor:
Nerede durman ya da nereye gitmen gerektiği ya da öbür tarafta kimin durup da dinlediği hakkında en ufak bir fikrin yok. Sesinin duyulduğuna emin olamıyorsun. Birinin sana bunu söylemesi gerek- birinin sana şöyle demesi gerek: 'Ben burada senin söylediklerini dinliyorum-mağaranın öbür ucunda. Yalnız değilsin. Normal bir ses tonuyla konuşursan, dediğin herşeyi duyabilirim.' Ama sana her zaman bunu söylemezler ve kendini boş yere bağırırken bulabilirsin. [sf 252]

26 Nisan 2016 Salı

ZİKZAKLI YOL Anita Desai

Yayın Evi: GOA Basım Yayın
Basım Yılı: 2006
Sayfa Sayısı: 176

Zikzaklı Yol, Hint yazar Anita Desai'nin Türkçe'ye çevrilmiş tek romanı. Bir edebiyat dergisinde övgüyle bahsedildiğini okuyunca merak etmiştim.

Amerikan bir ailenin oğlu ve ailesinin geçmişini merak eden Eric, kız arkadaşı Em'in üniversitedeki eğitimi için yaptığı araştırmalara katılarak onunla birlikte Meksika'ya gider. Cornwall'den yola çıkarak, madenlerde çalışmak için bu sıcak coğrafyaya gelmiş ve Eric'in babasının doğumunda, karısını kaybetmiş olan dedesinin izlerini sürerken, yerel halk ve Kızılderililer hakkında da yeni şeyler öğrenecektir..

Yazarın son yayınlanan romanlarından biri bu. Onun yazınına dair çok şey ifade etmediği de söyleniyor ama her halukarda, diğer kitaplarını okumak için gereken şevki vermedi bana. Zikzaklı Yol'da üçüncü bölüme (Betty Ayrılır) gelene kadar ciddi bir sabırla, kendimi zorlayarak okudum. Betty'nin hikayesi romanı biraz canlandırır gibi olduysa da şimdiki zamana yani Eric'in arayışlarına dönünce yeniden o sıkıcı ilerleyişine kavuştu.

Tam bir zaman kaybı olan romanı ilk birkaç sayfadan sonra bıraksam iyi olurdu ama maalesef kitapların yarım kalmasından hiç hoşlanmıyorum.


25 Nisan 2016 Pazartesi

THE TINY BANG STORY [22 Nisan 2011]

The Tiny Bang Story, yine bağımsız oyunlardan, çok güzel çizimlere ve yalın, sade bir akışa sahip. Belli bir amaç dahilinde eşyalar topluyor, bulmacalar çözüyor ve bunları yaparken gayet huzurlu bir atmosferde süzülüyoruz. Oyun esnasında özellikle sinek avlarken, uzun uzun bir şeyler düşündüğümü farkettim. Öylesine dingin ve rahatlatıcı bir havası var.  Böyle zarif ve şık oyunlardan daha çok görebilsek ne iyi olurdu. :) 



oyun game


13 Nisan 2016 Çarşamba

ACIMAK Reşat Nuri Güntekin

Yayın Evi: İnkılap Kitabevi
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 159

Daha önce neden okumamışım diye hayıflandım çünkü Acımak, Çalıkuşu'ndan sonra, okuduğum Reşat Nuri romanları içinde en iyisiydi.

Kitabın, dürüst, çalışkan ve yardımsever bir taşra öğretmeni olan Zehra'nın, varolduğunu kabul etmek istemediği babası Mürşit Bey'in ölümünün ardından, onun hatıra defterini okumasından müteşekkil bir akışı var. 

Hayatta karşılığının olmasını düşünmek, bir hayalperestlikmiş gibi algılanabilecek karakterleriyle, tam bir roman düzeni içerisinde önce Zehra'yı tanıyıp, Mürşit Bey'i onun gözünden gördüğümüz, ardından babasının hikayesini okuyarak farklı bir perspektif kazandığımız Acımak, tam kıvamında yazılmış. Ne uzun, ağdalı cümleler var, ne konuyu gereksiz uzatmalar.

Zweig aynı başlıkla yazdığı romanında, her ne kadar 'Merhametten maraz doğar.' diyorsa, Reşat Nuri tam aksine bu duyguya değer vererek, gayet insani bir tasvir yapıyor. Sefil, rezil görünen insanlar üzerinden çevre etkenlerin ne derecede önemli olabileceğinden bahsettiği bir konuşma var romanın bir yerinde, kitap bittiğinde yazarın bakış açısının da buna yakın olduğu hissediliyor. Ayrıca görünmeyenin arkasında gizli olan, işin gerçeği çok farklı olabilir, diyor ki aynı fikirdeyim.

Romanı okumadan  bu yazıya rastgelebilecek kişiler için çok ayrıntıya girmemeye çalışıyorum ama Acımak'tan çıkarılacak hayli tecrübe ve hayat dersi var. Yazarın gözlem ve tasvir yeteneğinin zirvede olduğu bir roman diyebilirim.

Bir insanın yavaş yavaş, hatta o farketmeden erimesine sebep olmak, farkına vardığında artık eli kolu bağlanmış gibi, beyni durmuş gibi aksine hareket edememesi, ne dehşetli bir durum.

Romanı okuduğunda, yazılanların çok abartılı, romantik bir düşüncenin ürünü olduğuna inananlar varsa, çok mu şanslılar veya alabildiğine körler mi onu da bilemiyorum.

Nihayetinde, ağır ve sancılı bir Reşat Nuri kitabı, bir o kadar da derin ve incelikli, favorim.

'Acımak... Ben insan ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniyim. Evet, dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretir... Fikrimce yalnız doğruluk hastalığı, bir hak ve hakikat meselesi etrafında toplanmak kabiliyeti, bir cemiyeti mesut etmeğe kafi gelemez... Bunun için acımak, birbirimizin feryadını iniltisini duyabilmek de lâzım!...' [sf 14]

Muallimin canlı bir lisanı, boya gibi çizgi gibi sarih kelimeleri vardı. Mebus boş sınıfta 
boş sıraların üstünde renk renk, çeşit çeşit çehrelerin belirdiğini, her birinin kendine ait
hususiyetleriyle sevindiğini, düşündüğünü, ağladığını görüyordu. O söyledikçe sınıf
yavaş yavaş hayalî çocuk alayıyla doluyordu. [sf 21]


Tren karanlık bir ovadan geçiyordu. Akşamüstünden beri mütemadiyen esen rüzgârın çıkardığı
seslerle nihayetsiz bir deniz hissi veren bir ova...
Sade ufukta az yıldızlı bir göğün eteğinde uzak sıra dağların heyulası seçiliyordu. Işıkları
sönmemiş bir iki pencereden dökülen tozlu hafif aydınlığın erişebildiği yerlerde boş tarlalar, cılız, kuru ağaç iskeletleri, taş yığınları parlayıp sönüyordu. [sf 37]




12 Nisan 2016 Salı

DÖNÜŞÜM Franz Kafka

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: Nisan 2013
Sayfa Sayısı: 102

Bir hayli zaman önce Değişim adıyla başka bir yayınevinden çevirisini okumuştum Kafka'nın bu meşhur öyküsünün. Geçenlerde Murakami'nin Aşık Samsa hikayesini okuduktan sonra, asıl öyküye tekrar bakmak istedim ve Can Yayınları'nın Ahmet Cemal çevirisiyle basılmış halini okudum. Hakikaten çok temiz, keyif veren bir Türkçe, önsöz ve son eklemeleriyle güzel bir basım.

Orta halli bir ailenin pazarlamacı olarak çalışıp eve bakan oğlu Gregor Samsa, bir sabah işe gitmek üzere uyandığında kendini tuhaf bir yaratığa dönüşmüş olarak bulur. Geç uyanmıştır ve hemen ayağa kalkıp giyinmek, dışarı çıkmak ister ama yeni bedeniyle bu çok zor bir şeydir artık. Anne-babası ve kızkardeşi, kilitli oda kapısını vurarak onun neden hala kalkmadığını merak ederler. Birkaç saat sonra işe gitmeme sebebini anlamak isteyen müdürü de eve gelir. Gregor, binbir zorlukla kapının kilidini açtığında onun için faklı bir hayat başlayacaktır..

Öykünün metaforik anlamlandırılmasına hiç girmeyeceğim. Bu okuyan kişiye, ruh haline ve döneme göre değişebilir. Sadece kitaplarından birkaç satır bile okumamış oldukları belli olanlar, eşi benzeri olmayan bu yazarı rahat bıraksalar ne iyi olurdu diyorum.

Franz Kafka'dan Felice'e Mektupları da okumuştum, diğer kitaplarına bir türlü sıra gelmedi fakat külliyatını tamamlamak istediklerimden.

11 Nisan 2016 Pazartesi

KADINSIZ ERKEKLER Haruki Murakami

Yayın Evi: Doğan Kitap
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 217

Murakami'den başka kitaplar okumak aklımda vardı ama son çıkan hikaye kitabını bu kadar erken planlamıyordum. Kitapçıdan birşeyler almam gerekti, iki kitap alacaktım, hediye kampanyası varmış, böylece Murakami'yi seçtim ilave olarak.

Kitapta yedi hikaye var;

Drive My Car

Kafuku adında bir aktör ile şoförü olarak tuttuğu genç bir kadının, tiyatroya gidip gelirken yol esnasında, aralarında geçen konuşmalardan oluşuyor.

Yesterday

Üniversite öğrencisi Tanimura'nın anlattığı hikayede, yakın arkadaşı Kitaru ve onun çocukluk aşkı Erika var. Kitaru, Erika'ya fazlasıyla saygı duyduğu için aralarında tam bir yakınlık kurulamamaktadır, tuhaf bir şekilde Tanimura'dan yardım ister.

Bağımsız Organ

Orta yaşlarında, başarılı, zengin ve formda bir adam olan Tokay, hayatı boyunca ciddi ve uzun süreli bir bağımlılıktan kaçtığı için evli kadınlarla beraber olma yolunu seçmiştir. Bu ilişkilerini kendi istediği bir süre zarfının ardındna bitirmekte ve yenilerine geçmektedir. Bu şekilde devam ederken, kalbi ondan bağımsız hareket eder, bu kadınlardan birine gerçekten aşık olur. Tokay yeni, acı verici bir duygunun tam ortasındadır ve bunun karşılığı yoktur..

Şehrazad ♥

Habara bilmediğimiz bir sebeple ev hapsindedir. Gördüğü tek kişi alışverişlerini yapan, evini çekip çevirmek için gelen 35 yaşlarında bir kadındır. Şehrazad adını taktığı bu kadın, ona geçmişine dair ilginç hikayeler anlatır.

Kino ♥

Kendisini aldatan karısından ayrıldıktan sonra teyzesinin küçük evine taşınıp alt katında bir bar açan Kino, bara gelip kitap okuyan bir adam, bazı yağmurlu akşamlarda gelen genç bir kadın, kül rengi bir kedi gibi karakterlere sahip enteresan bir hikaye.

Aşık Samsa ♥

Kesinlikle kitaptaki en güzel hikaye. Bir sabah boş bir evde, insan olarak uyanan Kafka'nın meşhur böceği Gregor Samsa, kırılmış bir kilidi tamire gelen kız, savaşın başladığı Prag sokakları.. İnsana dönüşümün tuhaf hikayesi.

Kadınsız Erkekler

Çalan bir telefon ve kadının eski sevgilisine, M.'nin öldüğünü söyleyen kocası. M'yi düşünmeye başlayarak yalnızlaşan iki adam.

Yazar'ı okumaya Sahilde Kafka ile başladığım için şanslı olduğumu düşünüyorum. Haruki Murakami'nin bazı kitapları şahane, bazıları da kendini tekrar ve sıkıcı çünkü. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu en iyilerinden biri, Sınırın Güneyinde,Güneşin Batısında eh işte okunabilir, Yaban Koyununun İzinde son derece bunaltıcıydı.