31 Aralık 2011 Cumartesi

N VEYA M?_Agatha Christie

Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: Ağustos 2008
Sayfa Sayısı: 239

Genel olarak hiç ilgimi çekmeyen bazı konular var: casusluk da bunlardan biri. Hal böyle olunca bu tarz bir hikayeyi sevgili Agatha Teyze bile yazsa çok değerli olamıyor benim için.

N veya M?, daha önce okuduğum adıyla Ölüm Pusudaydı, bir Tommy-Tuppence romanı. Çiftimizin çocukları büyümüş, kendileri de orta yaşa erişmişler bu romanda. Gizli Servis Şefi Bay Grant, Tommy'e ıssız bir kır pansiyonunda gizlendikleri sanılan Alman casusları N ve M'yi bulma görevini verir. Tuppence safdışı bırakılmayı elbette kabul etmeyecektir. Kendine bir rol biçerek kocasının peşinden gider. İkili pansiyonda kalan müşterileri tek tek inceleyerek sonuca ulaşmaya çalışırlar. 

Kitapta tek sevdiğim nokta küçük Betty'le ilgili kısımlar oldu. Süleyman aleyhisselam'ın hikayesi, ıslak ayakkabı bağları gibi ayrıntılar hoştu.

Özellikle bu dedektif çifti seviyorsanız N veya M?'yi okumaktan zevk alabilirsiniz. Bunun haricinde vasattan öteye gidemediğini söylemem lâzım.


27 Aralık 2011 Salı

GECE KÜTÜPHANESİ Kırtasiye Deliliği_2


Çikolatalı biskuvi, limonlu waffle ve Çin Gülü desenli kumaş kaplanmış defterler Daycraft'ın, kitap ayracı ise Mainili tasarımı, içinde minik bir perinin oturduğu rivayet edilen bir mantar evle süslenmiş. 

Kırtasiye Deliliği 1. bölüme bakmak isterseniz: buradan buyrun.






GECE KÜTÜPHANESİ Kırtasiye Deliliği_1

'Güzel bir günün anısına..'

Henüz paketlerini açmaya kıyamadığım defterler, gözleri oynayan yapıştırmalar, minik pembe bir saat ve çok sevdiğim birinin hediyesi olan Galata Kulesi kitap ayracı..
 




19 Aralık 2011 Pazartesi

AŞK VESAİRE_Julian Barnes

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları
Basım Yılı: 2002
Sayfa Sayısı: 230

Seni Sevmiyorum 'un sorunlu üçlüsü Stuart, Oliver ve Gillian'ın hikayelerine kaldığı yerden devam. On sene sonra yazılan Aşk Vesaire, ilk kitabı okumayanlar için karakterlerin başından geçenlerin özetlendiği bir bölümle başlıyor.

İlk kitapla ilgili ipucu vermeden Aşk Vesaire'nin konusunu anlatmak mümkün olmadığından, olayların beklenmedik şekilde geliştiğini söylemekle yetinelim. Gillian'ın ona hazırladığı sahnenin ardından Amerika'ya gidip kendine bir hayat kuran Stuart, geri dönüyor. Oliver bunalımda, Gillian ise herşeyi çekip çevirmeye çalışmakla meşgul.

Akıcı bir şekilde, yine karakterlerin ağzından yazılmış kitap, Seni Sevmiyorum'a kıyasla biraz daha sakin ve sıradan olsa da enteresan hikaye düğümlerine sahip. Son bölümlerde aynı kişinin farklı bakış açıları, farklı kişilerin aynı olaya bakışı çarpıcı şekilde anlatılıyor. Kitap devamı yazılacakmış gibi sürpriz bir sonla bitiyor.

Bir parça uzatmaları oynar görünse de Aşk Vesaire, güzel bir kitap. Julian Barnes'in dili, kurgusu etkileyici. Okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. 


13 Aralık 2011 Salı

ANGRY BİRDS SEASONS PC [2011-2012]





Angry Birds'in en sevdiğim versiyonu olan ve sürekli yenilenen Seasons bölümlerini bir başlık altında toplarsak sırasıyla;

1. Geçen sene Cadılar Bayramı'nda çıkan ilk bölüm Trick or Treat,
2. Yılbaşı temalı Season's Greedings,
3. Sevgililer Günü'ne özel Hogs and Kisses,
4. St. Patrick Günü hatırası Go Green Get Lucky,
5. Paskalya Günü oyunu Easter Eggs,
6. Sıcak yaz günlerinde çıkan Summer Picnic,
7.Sonbahar ortalarında yapılan bir Çin festivali; Mooncake Festival,
8. 2012 Sezonunun ilk bölümü :Hamoween (bu seneki Cadılar Bayramı için)
9. 2012 ikinci bölüm Wreck the Halls (bu seneki yılbaşı için)
(Tüm bölümlere ait resimleri aşağıda bulabilirsiniz.)

Öfkeli kuşlarımız daima fırlamaya hazır bekleseler de, her bir bölüm kendine ait tema müzikleri ve kutlanan döneme özel çizimlerle ayrı birer oyun denebilir.

Estetik olarak favori bölümüm Moon Festival, arkaplanda akan derede yüzen ışıklı nilüferler, eflatun-mor renklerindeki gökyüzü, kırmızı alay fenerleri harikulade çizilmiş. Cadılar Bayramı bölümlerindeki fenerler de yine çok hoş. Hamoween'de siyah balkabaklarını patlattığınızda etrafa çığlıklar atarak yayılan yarasalar, Summer Picnic'te buzlu limonata dolu sürahiler, karpuzlar, çok şirin deniz oyuncakları görmeniz mümkün. Hogs and Kisses'da yağan gül yaprakları, Go Green Get Lucky'de şans yoncalarına dönüşüyor.

Çok eğlenceli, bağımlılık yapan bu şirin oyun, gerçekten özenli bir keyif sunuyor oyuncusuna.
Sizin en sevdiğiniz bölümler hangileri?

ANGRY BİRDS: RİO yazısı için..


 


AGATHA CHRİSTİE KIŞ OKUMALARI [15-31 Aralık 2011]


 'Karlı bir günde, bir fincan sıcak çikolata eşliğinde Agatha Christie okumak ne zevkli olur.' diye düşündük ve sevgili Deniz'le Aralık ayının son iki haftasında okumak üzere kar-kış atmosferine uygun Christie'lerin yoğunlukta olacağı birer liste yaptık. Ortak kitaplarımız haricinde birbirimizden farklı kitaplar da okuyacağız.

İşte benim tüyler ürpertici Agatha Christie'lerim:


Bu güzel etkinlikte bana eşlik edecek canım arkadaşıma teşekkür ediyor ve daha önce yaptığımız okumalardaki gibi harika günler geçireceğimizi umuyorum.  

Önceki okumalarımıza dair bir fikir edinmek için: 







12 Aralık 2011 Pazartesi

KORALİN VE GİZLİ DÜNYA_Neil Gaiman

Yayın Evi: İthaki Yayınları
Basım Yılı: Şubat 2010
Sayfa Sayısı: 180 (iri punto)

Coraline Gece Kütüphanesi'nin ilk yazısıydı. Filmini hayli sevdiğim
hikayenin kitabını da okumak isteyerek, Tüyap Kitap Fuarı'nda İthaki Yayınları'ndan çıkan ciltli basımını aldım.

Biraz ıssız sayılabilecek bir yerde, tuhaf komşuları ve anne-babasıyla üç katlı bir evde oturan Koralin sürekli canı sıkılan ve keşif yapmaktan hoşlanan bir çocuktur. Yeni taşındıkları bu evin kullanılmayan misafir odasında arkası tuğla taşlarla örülü bir kapı olduğunu farkeder. Evde yalnız olduğu bir gün o kapıyı açar, kendini bir dehlizde bulur. Yolun sonunda onu diğer anne-babası ve hayatındaki herşeyin çok daha renkli birer kopyası beklemektedir..

Kitabı okuyunca esasen sevdiğimin filmdeki çizimler olduğunu anladım. Zira hikaye ilginç olmakla beraber bazı muğlak ve rahatsız edici tarafları var. Mesela Koralin'in geçtiği dehlizde ona eşlik eden şeyin ne olduğu açıklanmamış. Tahmin ettiğim şeyse eğer, hoş değil. Hikayeye bir Alice Harikalar Diyârı havası verilmeye çalışılmış gibi duruyor ayrıca. 'Bir delikten geçilerek yeni bir dünyaya adım atmak', konuşan kedi v.b. öğeler çok tanıdık.

İthaki Yayınları'ndan çıkan kitabın sadece bölüm başlarında birer karakalem çizimle yetinilmiş. Onlar da çok başarılı değil maalesef. 

Kısacası; filmi mutlaka izleyin ama kitabı okumasanız da olur.




10 Aralık 2011 Cumartesi

EMİLY'S TRUE LOVE Premium Edition [2011]




Time Management, bileğime kastetmesi ve kalitelisinin nadir bulunması nedeniyle sık oynadığım bir tarz değil ama Emily'nin oyunlarını çok seviyorum. Emily's Tea Garden, Childhood Memories ve Holiday Season çok şirin çizimlere sahip ve bu tarzın en iyilerindendi. Ayrıca Emily'nin yer yer mizahi öğeler taşıyan romantik hikayeleri de çok eğlenceli oluyor.

Son oyun Emily's True Love, Emily'nin kafesinde başlıyor. Annesi Emily'e yıllardır sakladığı bir mektubu verince, kendisini bırakıp giden ilk gençlik aşkı Jean Paul'un gönderdiği mektubu defalarca okuyup hayallere dalan Emily, aşkının peşinden Paris'e gitmeye karar veriyor.

Oyun, Emily'nin aktarma yaptığı İspanya'daki Carmen'in Konaklama Yeri, Frencesco'nun Yemekli Vagonu, Jean Paul'un Lokantası gibi bölümlerle devam ederken her bölümde servis edilen yiyeceklerin yavaş yavaş çoğalmasıyla zorluk seviyesi artıyor. Daha karışık yemek tarifleri deniyorsunuz. Bu arada bulunduğunuz mekanı bonuslarınızla satın alacağınız yeni eşyalarla zenginleştirmeniz mümkün.

En beğendiğim yer Jean Paul'un Lokantası olduğu için tüm yükseltmelerini yaparak ekledim aşağıdaki resmi. Eflatun bahar ağaçları, panoramik Paris manzaralı terasıyla nefis bir yer burası. Konukların portrelerini çizerek onlara keyif veren entel arkadaşı da sol tarafta görebilirsiniz. Emily ve Jean Paul'un yemek yedikleri gecede mekan ayrı bir güzel görünüyor. :)

Konuklara çeşitli yemek ve tatlıları, içecekleri hızla servis ederken, bir yandan onları eğlendirmek, masaları temizlemek v.s. gibi işlerin üstesinden gelmek hoşunuza gidecekse Emily's True Love tam aradığınız oyun olabilir.



6 Aralık 2011 Salı

GECE KÜTÜPHANESİ OKUNACAKLAR LİSTESİ



Kütüphanemi ilk şekillendirmeye başladığımda nedense kiraz rengi kitaplıklar seçmiştim. Daha sonra rengarenk kitaplara beyaz rafların daha çok yakıştığına karar verdim ama iş işten geçmiş oldu tabii.

Yüksek olan kitaplıkları batırmaya cesaret edemediğimden küçük bir tanesi üzerinde ilk deneyimi yaparak, kendisini beyaza boyamaya başladım. Cilasına herhangi bir işlem yapmadığım için, parlak kiraz kaplama, üzerine sürülen boyayı geri püskürttü. :) Ayrıca Marshall'ın Dekorasyon Boya'sı kitaplık dışında değdiği her yere yapışıp kaldı ve bir nevi yağlıboya kıvamında olduğunu da ispatlamış oldu böylece. Birkaç kat boyadıktan sonra yine olmayınca, moralim bozuldu, kitaplığı kaldırıp bir kenara attım ve uyumaya gittim.

Sabaha karşı rüyamda boyalar ve fırçalarla boğuşurken açıldı gözlerim. Kitaplığı fırlattığım yerden geri taşıyıp bir kat da pembeye boyadım. Yine damar damar bir desen oluştu. Bıraktım, uykuya geri döndüm.

Ertesi gün son beyaz katı boyadıktan sonra işte bu fotoğraflarda gördüğünüz hali aldı. İçine dolan okunacak kitaplar, kutular ve minik ıvırzıvırlarla mutlu mesut, oturma odasında ikamet ediyor şimdi.





1 Aralık 2011 Perşembe

SENİ SEVMİYORUM_Julian Barnes

Yayın Evi: Mitos Yayınları
Basım Yılı: 1994
Sayfa Sayısı: 252

Julian Barnes ismini sık görüyor ve kitaplarını okumak istiyordum. Aşk Vesaire çıkıyordu karşıma, bir devam romanı olduğundan öncesini okumak gerekiyordu. İlk kitap Seni Sevmiyorum ise bir süredir yeni baskısı olmayan bir romandı. En nihayet Beyoğlu Sahaf Festivali'nde buldum. Geçenlerde okuyunca onca aradığıma değmiş olduğunu görmek hayli mutlu etti beni.

Üç kişilik bir hikayenin kahramanları Stuart, Gillian ve Oliver. Stuart ve Oliver okul yıllarından sıkı dost olan iki adam, Gillian ise Stuart'ın karısı.  Olay örgüsünden bahsedersem hem kitabın esprisi kalmayacağı hem de önemli olan bu olmadığından konusunu geçiyorum.  Sadece diyebilirim ki, kolayca tahmin edilebileceği üzere bir ilişki üçgeni bu.

Stuart, zavallığında direndiği, Oliver ise fazla cüretli olduğu için iticiydi ama Gillian kitaptaki en samimi karakter bana göre. Tablo restorasyonu yapan genç ve güzel, hayat dolu bir kadın. 

Karakterlerinin dilinden kısa bölümler halinde kurgulanmış kitabın en büyük artısı bu anlatıların çok canlı ve sahici bir dille yazılmış olması. Bu şekli deneyen çok sayıda modern yazar olmasına karşın Julian Barnes, bunu yaparken karakterlerini keskin çizgilerle ayırabilme ustalığını da gösterebilmiş. Kitaptaki üç kişinin de tarzı, dili, ruhu farklı. Yer yer sahneye çıkarak küçük rollerini oynayan yan karakterler de aynı kesinlikte çizilmiş. 

Kitaba ilk başladığımda üslûp geçişlerine adapte olmakta zorlandım açıkçası. Ama sonra roman kişilerini ayırdedip ısınınca, bu farklılıkların ciddi bir edebi haz verdiğini farkettim. Burada Oliver'e yabancı dildeki okurlar için bir parantez açmak lazım, öğretmenliğini yaptığı anadili İngilizce'nin grameriyle oynayışları, kelime cambazlıkları v.s. doğal olarak pek bir anlam ifade etmiyor. Barnes, bundan kitabın ortalarında vazgeçmiş zaten. Belki Oliver'i tanıtma döneminde adamın böyle iğneli bir tarzı olduğunu ifade için eklemişti, bilemiyorum. O cümleler bir parça anlamsız ve yabancı ama kitabın bütünü düşünüldüğünde rahatsız edece kadar ısrarlı değiller zaten.

İyi edebiyat ürünü kitapların üzerine söylenecek fazla laf olmuyor. Seni Sevmiyorum'un sadeliği ve içtenliği okuyucusunu fetheden cinsten. Julian Barnes, boş bir yazar değil kesinlikle.

Stu, Oli ve Gil'in hikayelerinin devamı Aşk Vesaire'yi de yakında okumayı düşünüyorum. Seni Sevmiyorum'u çok beğendim fakat yazara devam edip etmeyeceğimi o kitap belirleyecek. Tek atımlık kurşun mu yoksa istikrarlı mı, göreceğiz.

.

BEBEK TÖRENİ_Chantal Deltenre

Yayın Evi: Metis Yayınları
Basım Yılı: Ocak 2010
Sayfa Sayısı: 119

Evin içinde bir nevi fısıltılarla konuşan eşyanın ruhuna bu denli nüfuz eden bir roman uzun zamandır okumamıştım. Bebek Töreni, tadımlık denecek kadar kısa ancak okuyucusunu etkisi altına almayı becerebilen bir anlatıma sahip.

Fransa'ya göç etmiş bir Japon ailesinin kızı Keiko, Japon Dili üzerine ihtisas yapan sevgilisi Pierre'le birlikte hiç görmediği anavatanına gider. Pierre Japon kültürüne dair herşeyi sevinç ve benimsemeyle karşılayıp mutlu olurken, Keiko orada yaşadıkları süre ilerledikçe acı çekmeye başlar. Geçmişte bilmediği kökenlerine dair yaşantıların izleri, kaldıkları küçük çatı katı dairesinin her köşesinden fışkırmaktadır adeta. Balkona kurduğu küçük taş bahçesiyle bir çıkış yolu arayan genç kadın, gittikçe kendi iç dünyasına daha fazla gömülerek Pierre'den uzaklaşmaktadır..

Chantal Deltenre'nin ilk romanı olan kitap, mahiyetinin yavaş yavaş çözülmeye başladığı noktada bitiyor. Aslında başlangıç ve sonu olan bir hikayeden ziyade Keiko'nun ruhsal yolculuğundan bir kesit de diyebiliriz. Bilhassa taş bahçesi, tapınağın bahçesindeki bebek töreni, kırmızı başlıklı bebek-kurt gibi motifler bu yolculuğu anlamlandırıyor. Bebek Töreni, Japon kültürüne ait öğeleri abartıya kaçmadan kullanmasıyla da başarılı.

Arkasından atlı kovalıyormuş gibi koştururken çığlıklarıyla kulak tırmalayan günlük romanlardan sıkıldıysanız, derin ve taze bir nefes gibi bu kitabı okuyun derim.


28 Kasım 2011 Pazartesi

SAKIN KIMILDAMA_Margaret Mazzantini

Bir roman okurken zihnimizde onunla alakalı bir film oluşur, yazarın verdiği ipuçlarına göre karakterler ve mekanlar, durumlar şekillenir. Hal böyle olunca kitabını okuyup çok sevdiğim hikayeleri, başka bir zihnin ürünü olarak beyazperdede görmek, uyarlama ne kadar iyi olursa olsun beni her zaman rahatsız eder..

Fakat bu defa tam tersi bir durum söz konusu. Non Ti Muovere-Sakın Kımıldama, izlediğimde çok içime dokunan bir film olduğundan, başrol oyuncusu Sergio Castellitto'nun karısı Margaret Mazzantini'nin yazdığı, 2002'de İtalya'da dört ödül almış romanı okumak istedim.

Kızı motosiklet kazası geçirerek komaya giren bir doktorun, ona geçmişte yaşadığı bir hikayeyi anlatması şeklinde kurgulanmış romanda, olayları Timoteo'nun kaleminden dinliyoruz. Angela'ya anlattığı; güzel ve başarılı bir gazeteci olan karısı Elsa'yı, onunla kıyaslanamayacak çirkinlikte bir kadınla, kentin varoşlarında yaşayan İtalia'yla aldatışının hikayesi. Ona nasıl tutulduğu ve adeta iğrenerek sevdiği, bu garip, çarpık hikayenin hayatını nasıl altüst ettiğine dair herşeyi Timoteo açıkyüreklilikle paylaşıyor.

Kitabı okumakla hiç iyi etmemişim ama bunun romanın hoşluğuyla bir ilgisi yok. Penelope Cruz yüzünden İtalia'yı göremedim, Sergio Castellitto sebebiyle de Timoteo'ya vakıf olmam mümkün olmadı maalesef. Filmden görüntüler sürekli kafamın içinde olduğu için romana nüfûz edemedim.

Benim için filmiyle kalması gereken bir hikayeydi ama eğer filmi izlemediyseniz bu kitabı mutlaka okuyun. Gerçekten dokunaklı, farklı ve güzel bir tarzı var. Margaret Mazzantini boş bir kalem değil. 



27 Kasım 2011 Pazar

PİNHAN_Elif Şafak

Hemen herkesin bildiği gibi, Elif Şafak kitapları okurken akıp giden, yer yer eğlendiren ama bittikten sonra zihinde kalıcı bir iz bırakmayan cinsten.

Aşk'tan sonra yazdıklarını okumadım ama öncesinde Bit Palas'ı merakla bitirmiştim. Mahrem, Şehrin Aynaları, Baba ve Piç, Siyah Süt de yine böyle kapağını kapattıktan sonra hiç bir yere gelmedi benimle. Sadece Pinhan'ı (ve biraz da Araf'ı) okumak istiyordum.Yeni basımındaki el tasarımı hiç hoşuma gitmediği için sağda görülen ve çok daha fazla şey ifade eden kuşlu kitabı bekledim uzun süre.

Pinhan, kısaca kendini arayan bir insanın öyküsü denebilir. Bu yolda uzun bir zaman geçirdiği Dürri Baba Tekkesi ve ardından sonuca vardığı Nakş-ı Nigar mahallesi romanın temel mekanlarını oluşturuyor.

Kitapla ilgili ayrıntılı bir inceleme yapmayacağım ama belli başlı dört bölümden oluştuğunu söyleyebilirim. Toprak, hava, ateş ve su. Bu elementlerin hususiyetlerine mukabil yazılan bölümlerden sonuncusu öyle çabuk ilerledi ve kitap bitti ki bir şaşkınlık duygusu oldu bende. Elif Şafak'ın gerekli gereksiz, bol ve zengin karakterler kullanma adeti bu ilk romanından başlamış. Bu, çeşitliliği getirse de her birine gereken özeni gösterememe gibi bir duruma da yol açıyor.

Yazarın diğer romanlarında olduğu gibi, okuyucuda çok çalışıldığı için somutlaşarak metine yedirilememiş izlenimini bırakan, motif, kelime v.b. unsurlar silsilesi Pinhan'da da mevcut. Ama dozajı henüz çok yüksek olmadığından rahatsız etmiyor.

Sözün nihayetinde, Pinhan, tekrar okumaya değecek bir kitap. Sırf Dürri Baba'nın ebru yaptığı bölüm bile yeterli bunun için.

19 Kasım 2011 Cumartesi

TÜYAP KİTAP FUARI 2011


Son günlerini yaşayan Tüyap Kitap Fuarı'na gitmemeye karar vermiştim ve rahattı içim. Okunacak yığınla (46 adet) kitap dururken yenilerini almasam iyi olur diye düşünüyordum.


Geçen sene son günlere mecbur kaldığım için çocuk izdihamının ortasına düştüğümden, bu sene ilk günler geçtikten sonra fuar düşüncesi bitti kafamda. Bugün de (cumartesi) öyle sakin sakin oturuyor, çeşitli kitap sitelerinden yeni (çevirileri tam) Christie'lere bakıyordum. Listemi ekledim düzenledim, ne kadar zaman sonra alırım diye düşündüm filan.. O esnada telefon çaldı. "Fuara gitmek ister misin?" diye bir teklif. :) "Gidiyim Christie'lerimi aliyim bari" :) dedim ben de.

Sonrası 12 Christie ve +8 kitap. Gerçi Dönüşüm sayılmaz, çünkü yazı atölyemizin sergisine dekor olarak gidip geri dönmediğinden beri yeniden almak istiyordum kendisini.

Fuara giderken fazlasıyla trafik ve yol çalışması olduğundan 2 saate yakın bir süre sonucunda varabildik. Otoparklar, etraf v.s. kalabalık gibi görünüyordu ama içerisi fena değildi haftasonu olmasına rağmen. Belli başlı yayınevlerinin toplandığı 3. salonda buldum bütün istediklerimi. Ufak bir gezintiden sonra Christie yığınımı aldığım/yanıma da bir tekerlekli valiz almadığım(!) için diğer salonları dolaşamadım. Emanet kutuları gibi bir şey olsa fuarda cidden iyi olur, yahut vardır da ben bilmiyor olabilirim. Arada yükü boşaltıp, yenilerine rahat rahat bakabilirdik o zaman.

Kitaplara gelirsek;

Ayrıntı Yayınları'ndan; şu an okuduğum kitabın (Seni Sevmiyorum) devamı olan Aşk Vesaire _ Julian Barnes ve Kurmaca Nasıl İşler _ James Wood 'u,

Engin Yayıncılık'tan çok sevdiğim ve kütüphanemde durmasını istediğim kitaplardan biri olan Charles Dickens _ İki Şehrin Hikayesi 'ni,

Gece Kütüphanesi'ne yazdığım ilk cümlelerin konusu Coraline'in İthaki Yayınları'ndan çıkmış, güzel çizimlerle süslü-ciltli kitabını,

Timaş Yayınları'ndan üç kıymetli hatunun hayatını; Musa aleyhisselam'ı yetiştiren Asiye validemiz (Nil'in Melikesi), İsa aleyhisselam'ın annesi Meryem validemiz (Siret-i Meryem) ve Peygamber Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımı Hatice validemizi anlatan Çöl/Deniz isimli kitapları aldım. Hakiki güzelliklere vakıf, bu dirayetli ve mukaddes hanımların akıcı bir uslüpla yazılmış menkıbelerini okumayı hep sevmişimdir. Bu kitapları da öyle merak ediyorum.

Timaş'ın fotoğrafta Kafka'nın üzerinde görülen şekilli "İyi ki Kitaplar Var..." ayracı ve Okur Yazar dergisi, Altın Kitaplar'ın Agatha Christie'li nefis ayraçları ve Ayrıntı Yayınları'nın John Fowles (Aşk aslında, diğer insanın  içinde varolan bir şey sevmekten çok, kendi içimizde yer alan sevme kapasitedir), Tom Robbins (Mükemmel aşkı biçimlendirmek yerine, vaktimizi mükemmel aşıklar arayarak heba ettik) yazılı ayraçları akşamın diğer ganimetleri oldu.

Agatha Christie'nin harikulade kitabı Geceyarısı Cinayeti "Sonum, başlangıcımdır." cümlesiyle başlar. Az ve öz, ne kadar doğru bir ifade. Fuara gitmeden önce sonumun nasıl olacağı belliydi. Maalesef kitap konusunda iradeli olduğum durum sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Her türlü şeyin lüksünden vazgeçebilirim ama kitaba gelince iş değişiyor.

Her halukarda, ritüel bozulmadığı, bu sene de fuara gidebildiğim için mutluyum. An itibariyle, kolayca tahmin edileceği üzere kitaplarıma bakıp bakıp seviniyorum. Çok uzamayan bir süre zarfında, 66 zirvesine ulaşan listemi hafifletmek ümidiyle..


6 Kasım 2011 Pazar

DOSTLUKLARIN SON GÜNÜ_Selim İleri

Yayın Evi: Yazko
BasımYılı: 1980
Sayfa Sayısı: 154

Mehmet Kaplan'ın nefis kitabı Hikaye Tahlilleri'nde incelediği "Gelinlik Kız" isimli hikayenin zarif ve incelikli anlatımına hayran kalınca, Selim İleri'nin diğer hikayelerini, kitaplarını okumak istemiştim. O dönem kütüphaneden anı-hatırat tarzında bir kitabını aldımsa da bitirmeye muvaffak olamadım. Demek ki hikayelerine bakmam lazım diye düşündüm ve kaldı öylece.

Yakın zamanda bir yerlerde Gelinlik Kız isimli öykünün Dostlukların Son Günü kitabındakilerden biri olduğunu okuyunca yine bir kütüphaneden ısmarladım kendisini.

Bu kitapta Kemal isimli küçük bir çocuğun gözünden etrafında olup bitenleri dile getiren Selim İleri'nin inanılmaz bir dikkatle ayrıntıları görüp resmettiği, karakterlerinin duygularını gayet etkileyici bir şekilde anlattığı kesin. İçe dokunan bir yalnızlık ve keder var cümlelerinde.

Evet, Gelinlik Kız, şimdiye kadar okuduğum en güzel hikayelerden biri fakat Elbise Haritaları hariç, Selim İleri'nin bu kitaptaki diğer hikayelerinin beni aynı ölçüde etkilediğini söyleyemeyeceğim. Elimdeki baskıda olması gereken 16 hikayenin de hepsi yoktu maalesef.

Dostlukların Son Günü'ne ve diğer öykülerine ileride yeniden döneceğimi sanıyorum. Sırf incelikler yüzünden..

Selim İleri'nin kaleminden bu kitaba dair;

“Kendi sesim: Acaba bulabildim mi? Çok severek yazdığım öyküler,
“Dostlukların Son Günü”nü oluşturanlardır. Bunlarla birlikte onları yazarken,
kendi sesimden çok, sevdiğim hikâyecilerinkini dinlemeye koyuldum, sevdiğim
hikâyecilerle sürek avına çıktım. Örnekse “Gelinlik Kız”. Bu çok sevdiğim bir
hikâyemdir. Çehov’un “Çeyiz” adlı bir öyküsünü okur okumaz aklıma gelmişti.
Rusya birdenbire çocukluğumun Kadıköy’ü oldu. Çocukluğumda şöyle bir görüp
sonra veremden öldüğünü öğrendiğim bir genç kız vardı. O belirdi. Genç kızın
mevlüdüne gitmiştik. Eve dönünce annem radyomuzun durduğu masanın
bitişiğindeki koltuğa yığılmıştı. Bu iki çizgi genç kızla ölüm, “Gelinlik Kız”ı
oluşturmuştur. Fakat Çehov’u okumasaydım yazabilir miydim, kestiremiyorum."


5 Kasım 2011 Cumartesi

SESSİZ ODA_Lori Schiller

Yayın Evi: Martı Yayınevi
Basım Yılı: Aralık 2010
Sayfa Sayısı: 468

Sessiz Oda, bir şizofreni hastası olan Lori Schiller'ın otobiyografisi. Hastalığının aşama aşama ilerleyişini ve en sonunda onu kontrol altına almayı nasıl başardığını anlatıyor.

Kitap, ileri derecedeki hastaların enerji patlaması yaşadıklarında kimseye zarar vermeden sakinleşebilmeleri için konuldukları odadan alıyor adını. Büyük çoğunluğu Lori'nin kaleminden çıkmış olmasına karşın, anne-babası ve kardeşleri, arkadaşları, doktorları tarafından yazılmış bölümler de var. Onun kendini nasıl gördüğünün yanısıra, objektif olarak nasıl algılandığını da okuyabiliyoruz böylelikle.

Konusu itibariyle Joanna Greenberg'in Sana Gül Bahçesi Vadetmedim kitabıyla benzerlik gösterse de Sessiz Oda, çok daha düz ve yalın, edebi tad vermeyen bir anlatıma sahip. Bu sebeple, yarısına kadar okuduktan sonra ilgim dağıldı ve sadece öylece bırakmamak için bitirdim.